Sayfalar

7 Eylül 2011 Çarşamba

Milli Heyecan!

 
Arda Turan'ı Burak Yılmaz teselli ediyor

Ardımızda kalan Eylül'ün ilk haftası, son yıllarda hatırladığım en heyecanlı milli maç haftalarından biriydi. Önce basketbolda grup maçlarına hızlı bir giriş yaptık ve A Grubu'nun zayıf ekiplerini sırayla dize getirdik. Bu maçlardaki oyuncularımızın hırsı ve mücadelesi Avrupa Şampiyonası'nı ne kadar çok istediklerini bizlere gösterdi.

Ardından, Avrupa Şampiyonası 2012 elemelerinde A Milli futbol takımımız grup sonuncusu olma yönünde 'en iddialı' takım olan Kazakistan'ı uzatmalarda bulduğumuz 'şans golü' ile yendi. Bu maç ile de futbol takımımızın Avrupa Futbol Şampiyonası yolunda ne kadar 'iddialı' olduğunu görmüş olduk.

Hatırladığım en heyecanlı haftalardan biri derken sahadaki oyunun kalitesinden bahsetmedim dikkat ederseniz. Ne yazık ki heyecanlı olduğu kadar aynı zamanda üst düzey de olan bir maç izlediğimi söyleyemeyeceğim. 12 Dev Adam'ın son grup maçında İspanya'yı alt ettiği müsabakayı belki bu listenin dışında tutabiliriz. Ancak bu noktada Türkiye'ye karşı maç kadrosunda olmayan Pau Gasol'ü de unutmayalım. Lakers'lı oyuncunun varlığı tek başına İspanya'yı bu turnuvanın en iddialı takımı yapıyor.

Genel olarak bakarsak, 12 Dev Adam'ın 2012 Londra Olimpiyatları'na kalabilme hedefine çok uzak olmadığını söyleyebiliriz. Ancak Polonya karşısındaki tutuk oyunumuzu ileride tekrarlarsak, işimiz zora girecektir. Her zaman gelip bizi kurtaracak bir Britanya bulamayabiliriz. Sonuçta ilk tur grup maçlarında Britanya kazandığı için biz de kazanmış sayıldık!

Futbolda ise durum biraz daha vahim görünüyor. Heyecan katsayısı olarak tavan yapan iki maç olduğu doğru, ancak bu heyecanın bizden güçsüz rakiplerimize üstünlük kuramamamızdan dolayı son dakikalarda yaşadıklarımızdan dolayı olduğunu kabul edelim. Bizi heyecanlandıran bir futbol oynamıyor Hiddink'in öğrencileri. Ancak, bulamadığımız goller ve pozisyonlar yüzünden Polonya/Ukrayna 2012'ye gidememe heyecanı yaşayacağımız kesin.

Kazakistan maçında üstün oynayıp bir türlü atamadığımız gol yüzünden gerilen sinirlerimiz 90+6'da Arda'nın vuruşuyla boşalmıştı. Avusturya'da ise aynı Arda bu sefer baraj olmamasına rağmen topu kaleciye nişanlayınca gene olan sinirlerimize oldu. Kim bilir, belki Arda da zamanında van Hooijdonk'tan öğrendiğimiz 'baraj olmayınca vurmama' hastalığına yakalanmıştır.

 
Enes Kanter ve Orhun Ene

Sonuç olarak, eğer iki milli takımımızın toplamından bir tane adam seçmem gerekirse gözüm kapalı Enes Kanter'i seçerim. 19 yaşındaki genç pivot hem temel basketbol bilgisi (fundamental) hem de atletikliği ile Türk basketbolunun önümüzdeki 10 senesine damgasını vuracaktır. NCAA kuralları nedeniyle geçtiğimiz 1.5 sene ciddi hiçbir maçta boy gösteremeyen Kanter, bu duruma rağmen Avrupa Şampiyonası'nda yılların deneyimi tadında bir oyun gösteriyor hepimize. Umarım genç basketbolcu NBA'deki lokavtın ardından Utah kariyerine hızlı bir başlangıç yapar.