Sayfalar

13 Temmuz 2012 Cuma

2020 İstanbul Olimpiyat Oyunları: Gurur ve Endişe






Bu yaz Modern Olimpiyat Oyunları’nın otuzuncusu Londra’da düzenleniyor. Fransız Pierre de Coubertin’in öncülüğünde ilki 1896’da gerçekleştirilen Olimpiyat Oyunları aslında binlerce yıl eskiye dayanan bir geleneğin günümüze yansımış hali. Günümüzdeki oyunların atası olan ve ‘Antik Olimpiyat’ olarak adlandırılan bu oyunlar, kesin kanıtlara dayanmasa da milattan önce 9. yüzyıl civarlarına kadar tarihlenmiş durumda.

21. yüzyıla geldiğimizde ise Olimpiyat Oyunları’nın binlerce yıllık geçmişindeki misyonundan biraz uzaklaşmış olduğunu görüyoruz. Her ne kadar Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) düzenlenen her Olimpiyat’ı ‘Olimpik Ruh’ çerçevesinde korumaya çalışsa da, küresel anlamda ilgi çeken bu etkinlik, televizyon yayını ve internet sayesinde milyonların canlı olarak takip ettiği ve bütçesinin milyar dolarlar seviyesine geldiği dünya çapındaki en büyük spor organizasyonu haline gelmiş durumda.

İstanbul 2020 Oyunları için aday

Modern oyunların başladığı 19. yüzyılın sonundan bu yana olmasa da Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin (TMOK) kurulduğu 1908 yılından itibaren birçok sporcumuz bu oyunlara katılmış ve çeşitli başarılar elde etmiştir.

Olimpiyat Oyunları’nın Türkiye’yi ilgilendiren kısmı ise aslında yoğun olarak son 25 yıla yayılmış durumda. 1990’ların sonunda ilk defa 2000 Olimpiyat Oyunları için adaylığını koyan İstanbul bu adaylıkta istediğini bulamamış ve 2000 Olimpiyat Oyunları Avusturalya’nın Sidney şehrine verilmişti.

2000 yılı için yapılan bu adaylık başvurusu İstanbul için bir ilkti ve uzun yıllar yapılacak 'başvuru serisi'nin de başlangıcı olacaktı. 2004, 2008 ve 2012 Olimpiyat Oyunları için yapılan başvurularda sırasıyla Atina, Bejing ve Londra’ya karşı yarışı kaybeden İstanbul ve TMOK, artık ciddi bir strateji belirlemeye karar vermiş ve bu minvalde 2016 Olimpiyat Oyunları için aday olmamıştı. Böylece 2020 Oyunları için daha iyi hazırlanabilecek ve beşinci defa yapacağı bu başvuruda mutlu sona ulaşabilecekti.

İstanbul, Temmuz 2011’de verilen dosya ile aday kent olabilmek için IOC'ye başvurusunu yaptı. Ocak 2013’te ise son adaylık dosyası IOC’ye teslim edilecek ve 2020 Olimpiyat Oyunları’nın ev sahibi ülke 7 Eylül 2013’te gerçekleştirilecek 125. IOC Genel Kurul’unda açıklanacak.

Olimpiyatların Organizasyonu: Rüya mı, kabus mu?

Modern Olimpiyat Oyunları’nın tarihine ve her oyunun ardından yayınlanan detaylı raporlara baktığımızda bir Olimpiyat’ı düzenlemenin evsahibi şehire katkı mı sağlayacağını yoksa o şehri ekonomik bir uçuruma mı sürükleyeceğini önceden kestirmek zor. İstanbul’un adaylığı Türk sporu için paha biçilemez derecede önemli olsa da, eğer düzgün planlama yapılmazsa önümüzdeki on yıllar boyunca ülke ekonomisini zorlayacak borç batağına neden olunabilir.
Geride kalan 30 Olimpiyat’ı (Yaz Olimpiyat Oyunları) incelediğimizde birbirine yıl olarak çok yakın iki Olimpiyat’ın bu konuda iki zıt örnek teşkil etmekte olduğunu görebiliriz. Oyunlar tarihinin en çok zarar eden etkinliği olan 1976 Montreal (Kanada) Olimpiyat Oyunları ile en çok kâr eden etkinliği olan 1984 Los Angeles (Amerika Birleşik Devletleri) Olimpiyat Oyunları.

Dünyanın en kapsamlı spor organizasyonunu düzenlemek için öncelikle yapılması gereken, Oyunlar’ın ev sahipliği kazanıldıktan sonra mümkün olan en kısa sürede stratejik planlamanın yapılması ve ardından finansal bütçenin oluşturulması olacaktır. Montreal Olimpiyat Oyunları Organizasyon Komitesi’nin (COJO) en büyük hatası ise daha en başında, yani planlama aşamasındaydı. COJO’nun hatası, 1970’te kazandığı ev sahipliğinin ancak üç sene sonrasında, yani 1973 yılında ilgili yasayı bölgesel hükümetten geçirmeyi başarabilmesi ve organizasyon çalışmalarına Oyunlar’a sadece üç yıl kala başlayabilmesiydi.

Tarihin ekonomik anlamda en kötü yönetilmiş Olimpiyat’ı olarak kabul edilen Montreal 1976’nın yaptığı ikinci büyük hata ise daha önce düzenlenen Olimpiyatlarda da aynısının yaşanmasına rağmen organizasyonun getireceği mali yükün büyük bir kısmının şehre yüklenmiş olması ve her zaman olduğu gibi hesaplanan gelir rakamlarına ulaşamayınca da, bu borcun Oyunlar’ın bitmesinin ardından on yıllarca ödenmek zorunda kalınmasıdır. Yani COJO, daha önceki Olimpiyatlardan ders çıkaracağına aynı yöntemi izlemiş, yerel ve bölgesel hükümetin bürokratik çıkmazları yüzünden de sadece 3 sene içerisinde bütün etkinliği planlamak zorunda kalmıştı. Sonuç ise en başta belirttiğimiz gibi hüsran oldu. 


Los Angeles 1984: Ekonomik Mucize

1976’da Montreal’de yaşanan facianın yankıları 80’lere gelindiğinde Olimpik camiada hala sürmekteydi. Finansal ve idari anlamda yetersiz kalan bu organizasyon, bundan sonra aday olacak şehirler için aslında çok iyi bir örnek teşkil ediyordu. Montreal’den çıkarılacak ders, Olimpiyatların sadece devlet desteğine güvenerek planlanamayacağı ve bu planlama aşamasının mümkün olan en kısa sürede başlaması gerektiğiydi.

İşte bu iki derse çok iyi çalışacak olan Los Angeles Olimpiyat Oyunları Düzenleme Komitesi (LAOOC) özellikle kendilerinden önce düzenlenen üç Olimpiyat’ı çok iyi analiz etmişti: Münih ‘72, Montreal ‘76 ve Moskova ‘80. Münih ve Moskova’da düzenlenen oyunlar, Olimpiyatların organizasyon yönünden çok politik yönleriyle ses getiren etkinlikler olmuştu. Münih’te Yahudi sporculara karşı düzenlenen saldırı ve Moskova’da Sovyet Rusya hükümetine protesto amaçlı olarak yapılan tarihin en büyük Olimpiyat protestosu nedeniyle bu iki organizasyonun sportif yönü ikinci planda kalıyordu.

LAOOC’nin organizasyon planlaması büyük oranda Montreal’den çıkarılan derslere dayanacaktı. Amerikan Olimpiyat Komitesi’nin o dönemki başkanı Peter Ueberroth’a göre çok iyi bir idari ve finansal planlama ile hiç devlet desteği olmadan da bir Olimpiyat düzenlenebilir ve finansal bir krize neden olmadan gelecek nesillere olumlu bir miras bırakılabilirdi. Time dergisinin ‘1984 Yılın Adamı’ ödülüne layık göreceği Ueberroth, bu stratejisiyle daha sonra düzenlenecek Olimpiyat Oyunları’nın da kaderini değiştirecekti.

Los Angeles 1979 yılında Oyunlar’ın ev sahipliğini kazanır kazanmaz, LAOOC özel bir firma ile anlaşıp finansal bir plan hazırlattı. Bu plana göre LAOOC’nin finansal stratejisi iki ana temel üzerine oturtulacaktı. Birincisi, erkenden sponsorluk anlaşmalarının yapılması ve sponsor olan firmanın yapacağı ödemenin büyük bir bölümünü hemen ödemesiydi. İkincisi ise Oyunlar’ın yayın ihalesine katılacak medya kuruluşlarının depozito olarak (kazanamayanlara geri ödenecek şekilde) 500.000$’lık ödeme yapmalarının istenmesiydi. Böylece 5 yayıncı kuruluş ihaleye gireceğini bildirdi ve buradan 2.500.000$’lık bir kaynak oluşturulmuş oldu.

Sponsorlardan da alınan ödemeleri bu miktara ekleyen LAOOC müthiş bir başlangıç gelirine sahip olmuştu. Toplanan bu fon da hemen yüksek bir faiz oranı ile yatırım olarak kullanıldı. Bu yatırımdan gelecek düzenli faiz geliri LAOOC’nin organizasyonu için büyük bir hareket imkanı sağlayacaktı. Bu modeli ilk defa kullanan Los Angeles, tüm dünyaya devletin mali desteği olmadan bu çapta bir organizasyonun nasıl yönetilebileceğini de göstermiş oldu.

Los Angeles ve Montreal’in bu kadar zıt sonuçlar doğrumasındaki tek neden planlama ve mali politikalar değil ebette. Los Angeles’ta hali hazırda bulunan tesislerin Montreal’dekinden katbekat fazla sayıda olması ve Amerika’nın özellikle Yaz Olimpiyat Oyunları’nda Kanada’ya göre daha fazla sporcuya ve daha geniş bir kültürel altyapıya sahip olması da bu konuda hiç şüphesiz büyük etken. Ancak bu nedenler bile Montreal’in ortaya çıkardığı 1 milyar dolarlık zararı ve Los Angeles’ın 250 milyon dolarlık kârını açıklamaya yetmeyecektir.

İstanbul Olimpiyat Oyunları’nı düzenlemeye hazır mı?

Bu iki uç örneği inceledikten sonra bir Olimpiyat organizasyonunu düzenlemenin ne kadar ciddi finanasal planlama ve öngörü istediğini görmüş olduk. Adaylık süreci açık olan son altı Olimpiyat’ın beşine aday olmuş ve dördünden başarısızlıkla ayrılmış bir şehir olarak İstanbul’un her şeye rağmen paha biçilemez bir avantajı var: Bu süreçte kazanan ve kaybeden şehirlerin stratejilerini inceleme ve buna göre hazırlanma imkanı. Ayrıca 2020 için başvuran diğer adaylara baktığımızda (Bakü, Madrid, Doha ve Tokyo) İstanbul’un bu sefer belki de hiç olmadığı kadar kazanmaya yakın olduğunu görüyoruz.

Olimpiyat Oyunları’nın ülkemizde düzenlenmesi Türk spor tarihinin doruk noktası olacaktır. Son yıllarda büyük sportif organizasyonları başarıyla düzenlesek de, Olimpiyat Oyunları için seçeceğimiz stratejiyi çok iyi belirlememiz gerekiyor. Tercih edeceğimiz yol, bizi yıllarca gururlandıracak ‘Los Angeles’ mucizesi gibi de olabilir, önümüzdeki yıllara endişe ile bakacağımız bir ‘Montreal’ faciasına da dönüşebilir.

Hiç yorum yok: