Sayfalar

10 Şubat 2015 Salı

'Çözüm taraftar örgütlenmesi'

Passolig uygulaması spor gündemimizi son dönemde en fazla meşgul eden konuların başında geliyor. Nisan 2014’te uygulanmaya başlanan Passolig, taraflı tarafsız birçok futbolseverin tepki odağı haline geldi. Ancak bu yazının konusu ne bu sistemi övmek ne de yermek. Amaç, alternatif bir model önermek.

Passolig sisteminin uygulamadaki en temel problemi, yalnızca tek yönlü ceza mekanizması üzerine kurulmuş olması. Oysa öncelikli olarak tribünlerdeki şiddetin en büyük nedenlerinden biri olan federasyon-kulüp-taraftar üçgenindeki iletişim eksikliklerinin giderilmesi gerekiyor.

Mevcut durumda ne yazık ki tarafların karşılıklı olarak sıkıntılarını anlayıp çözmeye çalıştığı demokratik bir yapı yerine, yasal gücü olanın ağır yaptırım uyguladığı, olmayanın ise protesto ettiği ve cevap alamayınca da ne yazık ki şiddete başvurduğu bir yapı var. Passolig’in yürürlüğe girmesiyle de zaten işlevsiz olan bu iletişim kanalları neredeyse tamamen kapanmış oldu.


Bu noktada sorulması gereken en temel soru ise sporda şiddet ve düzensizliği önlemek için doğru yöntemin tek yönlü ceza mekanizmaları ve elektronik bilet uygulaması olup olmadığıdır.

Sporda şiddete İngilizlerin çözümü

Yazının sonunu beklemeden sorunun cevabını verelim: Sporda şiddet problemini çözmek için taraftarı tribünlerden uzaklaştıran, tek yönlü, tavandan tabana işleyen ve yalnızca ceza vermek ve ifşa etmek üzerine kurulu bir sistemin yerine, karşılıklı iletişime dayanan, sivil inisiyatifin ön planda olduğu ve güven odaklı bir yapının oluşturulması şart. İngiltere’nin yakın dönemde yaşadığı değişimi kendimize örnek olarak alabiliriz.

İngilizlerin 1989 Hillsborough Faciası’ndan sonra girdiği süreç ve günümüzde ulaştıkları nokta ortada. Avrupa’da ‘holiganizmin kalesi’ olarak kabul edilen konumlarını, 25 yıl içerisinde Premier League gibi dünyanın gıpta ettiği bir lige sahip olan ve futbol kültürünün derinliğiyle tanınan bir ülke konumuna getirdiler. Holiganizm tamamen kaybolmadı belki ama 80’lerdeki etkinliğinin çok gerisinde olduğu da bir gerçek.

Peki bu değişimi nasıl başardılar? Saha kapatma cezalarını ağırlaştırarak mı? Ağır hapis ve para cezaları bulunduran yeni yasalar çıkartarak mı? Yoksa e-bilet uygulamasıyla mı? Doğru cevap: Hillsborough Faciası’nın hemen ardından kurulan komisyonun sunduğu Lord Taylor Raporu doğrultusunda kurumsal yönetişim ilkelerini yürürlüğe sokarak. Yani modern ve konforlu stadyumlar, hesap verebilir kulüp yapıları ve çok bilinmeyen ama arka planda kitlesel değişime sebep olan taraftar yönetimi modeli sayesinde. Bu üçüncü neden aslında ülkemizdeki şiddet problemine de cevap olabilecek nitelikte.

Hillsborough Faciası o dönemde İngiltere’de yalnızca hükümeti harekete geçirmez. Taraftar grupları, sivil toplum örgütleri ve yerel otoriteler artık sporda şiddet konusunda dibe vurulduğunun farkındadırlar ve değişim için dört bir koldan destek verirler. Özellikle de taraftar grupları bu değişime öncülük edeceklerdir.

Bu hareketin başlangıç noktası ise gene bir taraftar grubudur. 1992 yılında İngiltere’nin dördüncü ligi takımı olan Northampton Town FC finansal çıkmaza girince kulübün taraftarları aralarında para toplayarak kulüplerini kurtarmaya karar verirler. Taraftarlar, kurdukları taraftar vakfı üzerinden kulübün hisselerini satın alarak onun sahibi olurlar ve kulübün borçlarını kapatırlar. Bu durum futbol tarihinde bir ilktir.

2000 yılına gelindiğinde bu modeli kullanan birçok taraftar vakfı benzer şekilde kulüplerini iflasın eşiğinden kurtarmış olacaktır. Taraftar vakfı modelinin faydalarını gören İngiltere Hükümeti de ülkedeki tüm taraftar gruplarının bu modeli öğrenmesi ve uygulaması için ulusal ölçekte bir yapı ortaya çıkarır: Supporters Direct (SD, Taraftar Yönetimi).

Hükümetin sunduğu bu eğitim ve fon sayesinde taraftarlar hem kulüplerine nasıl destek verebileceklerini öğrenmiş hem de kulüplerinin yalnızca dışarıdan destekçisi değil sahibi de olduklarını fark etmiş olurlar. Oluşturulan sağlıklı kulüp-taraftar iletişimi sayesinde özellikle şiddet ve düzensizlik anlamında birçok problem neredeyse kendiliğinden ortadan kalkmıştır.

Türkiye'de taraftar grupları bilinçleniyor

Passolig yürürlüğe girdiğinden beri aslında farkında olmadan ülke sporuna büyük bir katkıda bulundu. Türkiye’de ilk defa rengine ve ismine bakmadan tüm taraftarlar ortak bir mücadelede bir araya geldiler. Forumlar düzenlendi, taraftar grupları akademik konferanslara katılım göstermeye başladılar, uluslararası örgütlenmelere dâhil oldular ve haklarını sadece tribünlerde değil mahkemelerde de aramaya başladılar. Sonuç olarak İngiltere’de 90’larda yaşanan bilinçlenme ve örgütlenmenin ilk tohumları geç de olsa ülkemizde de atılmış oldu.

Günümüzde taraftar dayanışması ve koordinasyon konularında Avrupa'nın çok gerisinde olduğumuz bir gerçek. Temelinde sivil dayanışmanın yattığı taraftarlık olgusunun güçlenmesinin tek yolu organize olmaktan geçiyor. Bu anlamda Avrupa Futbol Taraftarları (Football Supporters Europe, FSE) derneğini örnek alabiliriz. FSE aynı zamanda UEFA’nın da resmi olarak desteklediği tek taraftar organizasyonu konumunda. Özellikle Gezi ve Passolig süreçleriyle nedeniyle ülkemizde de aktif bir rol alıyorlar.

FSE’nin Avrupa çapında kurgulamaya çalıştığı sistemde üç çeşit üyelik bulunuyor: Bireysel taraftar üyeliği, taraftar grubu üyeliği ve ulusal taraftar grubu üyeliği. Ülkemizin FSE’de bireysel üyeleri ve taraftar grubu üyeleri mevcut ancak ulusal anlamda bir ulusal taraftar örgütümüz olmadığı için henüz ülke çapında yeterli düzeyde organize olabilmiş bir taraftar iletişim ağına sahip değiliz.

Taraftarların örgütlenmesi için esas bileşen aslında ortada: Tüm taraftarların şikayetlerinin aşağı yukarı aynı olması. Kulüplerle iletişimsizlik, polis şiddeti, bilet fiyatları, stadyumların altyapı ve konfor yetersizlikleri ve son dönemde eklenen elektronik kart zorunluluğu bunların en önemlileri. Dolayısıyla benzer konularda farklı coğrafyalarda tek tek savaşmaktansa, oluşturulacak ulusal yapı altında birleşip gür bir sesle federasyona ve hükümete ulaşmak çok daha etkili olacaktır. Tabii bu yapının da mutlaka demokratik temellere dayanan üyelik ve eşit oy hakkının bulunduğu bir yapı olarak oluşturulması ve tüm kararların bu süzgeçten geçirilerek alınması şart.

Tam olarak FSE’nin kurguladığı düzlemde olmasa da ülkemizdeki ulusal taraftar yapılanmasına bir örnek olarak Taraftar Hakları Derneği’ni (THD) gösterebiliriz. THD, taraftar haklarının hem futbol otoritelerine karşı hem de kendi aralarında savunulması gerektiğinin bilincinde olan bir dernek. Taraftarlığın yalnızca tribünden destek vermek olmadığını ve tribünlerde olduğu kadar stadyumun dışında da örgütlenmeden istenen noktaya ulaşılamayacağının farkındalar.

Sonuç: Hepimiz taraftarız

Yapılması gerekenlerin başında ‘taraftar’ olgusunun medya tarafından sürekli olarak pompalanan negatif imajını dönüştürmek geliyor. Kabul etmeliyiz ki taraftarları stadyuma yalnızca kavga çıkarmaya, küfür etmeye, maddi zarar vermeye gelmiş kişiler olarak görmenin ve göstermenin, hatta onları "terörist" ilan etmenin kimseye faydası yok, hatta ciddi zararı var. Taraftar denen kitle ötekileştirildikçe kaçınılmaz cevap şiddet eğilimleri olacaktır.

Taraftar toplamının içerisinde milletvekilleri, milyon dolarlık şirket sahipleri, doktorlar, mühendisler, ev hanımları, maden ocağı çalışanları, işsizler, kadınlar ve çocuklar bir arada bulunuyor. Hepsi aynı tribünde oturmuyor, sahaya aynı açıdan bakmıyor olabilirler. Zaten hayata da aynı açıdan bakmazlar. Ancak sevdikleri renklere aynı özveri ile bağlıdırlar. Takımının maçını izlemeye aynı yolu kullanarak gelirler. Belki biri özel şoförüyle, diğeri ise halk otobüsüyle. Ama kazandıklarında aynı sevinci, yenildiklerinde aynı burukluğu yaşarlar. Taraftar dediğimiz kişi sadece yakıp yıkan, polisle kavga eden insan değildir. Aslında hepimiz birer taraftarız. Farklı renklere gönül vermiş olabiliriz ama ortak bir isteğimiz var: Güzel futbol izlemek.

Sadece ‘istenen’ taraftarların değil, tüm taraftarların rahatça maç izleyebilecekleri tribünler yaratmak için henüz geç değil. Yalnızca karşılıklı iletişim, özveri ve anlayış gerekiyor.

Bu yazı 6 Şubat 2015 tarihinde Al Jazeera Turk websitesinde yayınlanmıştır.
http://aljazeera.com.tr/gorus/cozum-taraftar-orgutlenmesi