Sayfalar

10 Temmuz 2012 Salı

"Yaklaşıyorum!"



Bir Wimbledon Finali'ni daha geride bıraktık ve İsviçreli Roger Federer İskoç Andy Murray'i 4 sette yenerek 7. kez Wimbledon zaferini elde etti ve 'idolüm' dediği Pete Sampras'ın rekorunu da böylece egale etmiş oldu. (7 kere bu kupayı evine götüren bir diğer isim de W.C. Renshaw: 1881-86 ve 1889)

Bu finalin bir özelliği ise ilk defa bir grand slam finalinde Roger Federer'in yoğun bir karşı tezahürat eşliğinde korta çıkmasıydı. Sempatik kişiliği ve mütevazı tavırları sayesinde (muhteşem yeteneğinden bahsetmiyorum bile) dünyanın dört bir yanındaki tenis severlerin ilgisini ve desteğini her zaman arkasında hisseden bir isim olmuştur İsviçreli. Özellikle grand slam finallerinde her zaman seyircilerin biricik Roger'ıdır o.

Geçtiğimiz Pazar günü ise Merkez Kort'u dolduran tenis severleri tatlı bir huzursuzluk kaplamıştı. Bir yanda İskoç ama maçlarını kazandığı sürece İngiliz basını için Britanyalı olan! öz evlatları  Murray, öteki tarafta ise Wimbledon tarihine geçmiş manevi evlatları Federer. Seyircilerin de işi zor, kariyerinin en iyi dönemini yaşayan Murray'i destekleyip Wimbledon Kupası'nı 76 yıl sonra bir Britanyalı'nın kazanması da önemli, öte yandan Federer'in yedinci defa İngilizlerin gönlünü fethetmesi ve uzun bir aradan sonra tekrar dünya 1 numarası olması da var.

Nadal'in ikinci.turda vedası sonrası ana tablonun alt tarafının en yüksek ratingli oyuncusu konumuna gelen Murray'in finale kadar gelmesi zaten sürpriz olmadı. Ancak finalde Federer'i yenseydi benim için beklenmedik bir durum olacağını itiraf etmeliyim. Bunu üzülerek söylüyorum ama iki oyuncu arasında ne yazık ki dağlar kadar fark var.

İlk seti alan taraf Murray olsa bile Federer'in bu maçı kaybetmesi için inanılmaz kötü oynaması gerekeceği aşikardı. Federer'in de böyle huyları olmadığını biliyoruz. Aslında Murray elinden gelenin en iyisini yaptı, hatta fazlasını bile ortaya koydu ama dediğim gibi aradaki dağları aşmak için Murray'in daha fazla çalışması gerekecek.

Murray'in en önemli avantajı ise yaşı ve çalışma azmi. Federer'in otuzuna merdiven dayadığı şu dönemde uzun vadeli düşünürsek, Murray'in önünde yalnızca iki ciddi rakibi var: Nadal ve Djokovic. Murray'in dezavantajı ise bu iki sporcunun da Federer gibi ekstrem yeteneklere sahip olması ve zor anlarda bu yetenekleri ile kazanmayı bilmeleri. Zaten dünya ilk üçünün bu üçlü arasında gidip gelmesinin temel sebebi de bu. Murray henüz ekstrem durumlarda orataya çıkaracağı 'gizli gücü'nü keşfedebilmiş değil.

2012 Wimbledon sayesinde kazandığı puanların katkısı ve Nadal'ın erken vedasının ona çok puan kaybettirmesi ile Murray puan olarak arayı bu üçlü ile biraz kapatmış durumda. Ancak kazanılan puanları korumak onları ilk seferde kazanmaktan çok daha zor.

Tenis'i güzel yapan da aslında bu sistem. Her girdiğiniz turnuvadaki başarınız sizi ancak bir sene kadar idare ediyor ve aslında oynadığınız her turnuvada bir sene önce girdiğiniz aynı turnuvadaki derecenizi korumanız veya geliştirmeniz gerekiyor. Bu şekilde de dinamik bir sıralama oluşabiliyor.

Son söz olarak, ben Murray'in gelişimini bundan sonra daha sıkı takip edeceğimi söyleyebilirim. Wimbledon finalini kaybettikten sonra verdiği ropörtajdaki ilk cümlesi aslında genç sporcunun hedeflerini bize özetliyor: "Yaklaşıyorum!"

Hiç yorum yok: