Sayfalar

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Futbolun Gerçeği: Derbiler


Her zaman olduğu gibi yoğun iş temposunun ardından haftasonu gelir. Fakat, zorlu geçen haftanın ardından bir iki günlük tatil çarçabuk geçer. Artık pazar akşamıdır ve ertesi sabah işbaşı yapılacaktır. Ancak bu haftanın diğer haftalardan bir farkı vardır. Pazar akşamı bir derbi oynanacaktır. Pazartesi sabahı iş başı yapacak olmaları, milyonlarca insan için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Çünkü onların merak ettikleri tek bir konu vardır: “Birazdan başlayacak derbinin sonucu ne olacak?”
Peki derbi mücadeleleri nasıl olur da onbinlerce insanı tek bir yürek haline getirecek, beraber şarkılar söyletecek kadar önemli olabilir? Ve en önemli soru ise en büyük derbi hangisi?
Derbi Nedir?
Bu sorulara cevap bulabilmek için ilk olarak ”derbi” kelimesinin nereden geldiğine bakalım. Derbi (Derby) kelimesinin kökeni ilk defa 1780′de yapılan The Epsom Derby Stakes (Epsom Derbi Ödülü) isimli at yarışlarından gelmektedir. 12. Derby Kontu adına düzenlenen bu yarış, o dönemde at yarışlarının zirvesi olarak kabul ediliyordu. Günümüze geldiğimizde de ‘derbi’ terimi yerel ve küresel anlamda futbolun en yüksek noktasına işaret ediyor.
Dünyanın en önemli derbisinin hangisi olduğu konusunda tartışmalar devam ediyor. Zaten hiç bir zaman bir karara varılamayacak, çünkü her derbinin kendi içinde ve dünya çapında farklı anlamı var.
En büyük derbiyi seçemesek de, iki önemli aday gösterebiliriz. İlk aday, futbolun spordan ziyade bir din olarak kabul edildiği İskoçya’nın yüzyıllık derbisi Rangers-Celtic. İkinci aday ise taraftarları ekonomik sınıf olarak birbirinden ayrılan Arjantin’in asırlık derbisi Boca Juniors-River Plate. İki derbiyi de ayrı ayrı ve karşılaştırmalı olarak inceleyelim ve kararı sizlere bırakalım.
Old Firm’le karşılaştırılınca bütün maçlar en fazla birbirine düşman iki mahallenin çocukları arasındaki gazozuna maç gibidir.
Rangers-Celtics
1872 yılında kurulan Glascow Rangers ekibi, ilk başlarda kendi halinde bir spor klubü olarak hayatına başlar. 1888′de ise İrlanda’dan göç eden fakir insanlara yardım amaçlı olarak, Katolik papalar tarafından Glascow Celtic takımı kurulur. İki takım arasındaki ilk maçı Celtic 1-0 kazanır ve o yıllarda İskoçya’da fırtına gibi eserek üst üste şampiyonluklar alır. İşte ezeli rekabetin temelleri bu yıllarda atılır. Çoğunlukla Katoliklerin oynadığı ve göçmen İrlandalılar tarafından kurulmuş bir takımın Protestan çoğunluğun hüküm sürdüğü İskoçya’da bu kadar başarılı olması milliyetçi sağın sembollerinden olan Rangers başkanı John Ure Primose’yi tabii ki rahatsız eder. Her fırsattta Katolikleri ve Celtic takımını eleştiren Primose, İskoçya bayrağı yerine Britanya Birleşik Krallığına bağlılını sembolize etme amacıyla Rangers tribünlerine İskoçya bayrağı yerine Britanya Birleşik Krallığının bayrağını astırır. Bu davranışıyla Primose, Celtic takımına karşı ezeli rekabetin ve sürekli büyüyecek düşmanlığın tohumlarını atar. Esas düşmanlık ise Primose’nin tarihi açıklamasıyla başlar: “Sadece Britanya’nın gerçek sahipleri Protestan’ların Rangers formasını giymesine izin verilecektir.” Tabi ki bu açıklamaya Celtic tepkisiz kalmaz ve onlar da Parkhead’i İrlanda bayraklarıyla süslemeye başlarlar.
Zaman içinde din farkı değişik boyutlar alır ve futbol İskoçya’da başlı başına bir ‘din’ haline gelir. Mezhepleri de ‘Celtic’ ve ‘Rangers’ olarak belirlenir. Futbol, bu rekabette dinden daha önemlidir çünkü istatistiklere göre Kiliseye gidenlerin toplamı maça gidenlerden çok daha azdır! Artık gençler Rangerslı veya Celticli oldukları zaman aslında çok derin bir bağ ile bağlandıklarının belki de farkında değildirler.
Son olarak İskoçların efsane hakemi Hugh Dallas’tan bir alıntı yaparak bu rekabetin boyutlarını özetleyelim: “Yugoslavya’nın dağılma sürecinde, Hırvatlar ve Bosnalılar birbirlerine tecavüz ediyorlar, kafalarını kesiyorlardı. Tam savaşın çirkin yüzünün yaşandığı günlerde UEFA, Hırvatistan-Bosna Hersek maçına beni atadı. O maçı, sadece Celtic-Rangers maçını defalarca yönetmiş bir hakemin kazasız belasız atlatabileceğini düşünüyorlardı. Haklılardı çünkü Old Firm’le karşılaştırılınca bütün maçlar en fazla birbirine düşman iki mahallenin çocukları arasındaki gazozuna maç gibidir.”
River Plate- Boca Juniors
Yerkürenin öteki ucunda ise bir başka derbi mücadelesi bir asırdan uzun süredir nefesleri kesmeye devam ediyor. Güney Amerika’nın güzide ülkelerinden Arjantin, saha içinde ve dışında pek de güzide denilemeyecek bir rekabete sahne oluyor. Buenos Aires kentinde birbirinden 7km uzaklıkta bulunan iki klubün, River Plate ve Boca Juniors’un çekişmesi kimilerine göre futbolun doruk noktasıdır.
Bu derbinin temelleri 1901 yılında La Boca semtinde, beklenenin aksine Boca Juniors’un değil River Plate’in kurulmasıyla başlar. Günümüzde Boca Juniors’ un merkezi sayılan La Boca aslında ezeli rakibinin de kurulduğu yerdir. Ancak River Plate 1923′te şehrin bu kısmını terkederek kuzeydeki Nunez semtine taşınır. Bu dönemde yaptıkları bazı pahalı transferler ile de ‘Los Millionarios’ (Milyonerler) lakabını alırlar. River Plate’den dört yıl sonra 1905′te ise Boca Juniors takımı kurulur. Ezeli rakibi gibi La Boca semtinde kurulan futbol klübünün renklerine bir türlü karar verilemez ve limana gelecek ilk geminin bayrak renklerinin kabul edilmesine karar verilir. Gelen ilk gemi de İsveç gemisi olunca Boca’nın renkleri Sarı-Mavi olur.
Ezeli rekabetin ana sebebi İskoçlardan faklı olarak bir klüp başkanı değil de River Plate’in 1923′te Nunez kentine taşınması olmuştur. La Boca, o zamanlar daha çok fakirlerin yaşadığı bir kenar mahalle kentidir ve River Plate ‘Los Millionarios’ lakabına yakışmadığı için semti terkedip daha zengin bir muhit olan kuzeye, Nunez’e yerleşir. Zaten zengin ve fakir arasında dağlar kadar farkın ve ölümcül br düşmanlığın olduğu o dönemlerde River Plate’in bu hareketi iki klüp arasında bir sürtüşmeye neden olur. Bu iki takım birbirlerine isim takmaya başlarlar. Riverlılar, Bocalılara fakir mahallede oldukları için ve pis koktuklarını ima eden ”Bosteros” ya da ”Les Puercos” (Domuzlar) lakabını takarlar. Boca taraftarları da boş durmaz ve kenar mahallelerine pek de uğramayan zenginleri kastederek River taraftarlarına ”Gallinas” (Tavuklar) lakabını uygun görürler.
Arjantin derbisinin bu kadar önemli olması birbirlerine taktıkları takma adlardan ibaret değil. River-Boca maçları ülkenin dört bir yanında zengin ve fakirin kavgasını temsil eder hale gelmiştir. Her yerde insanlar birbirlerine tuttukları takıma göre davranmaya başlar. Okullarda bile Boca ve River rekabeti öğrencilerin okul değiştirmesine neden olur. Sokaklarda rakip takım atkısıyla veya formasıyla görülen insanların başının belaya girmesi kesin gibidir.
Zaman içerisinde gelen sportif başarılar Boca Juniors takımını belirli bir ekonomik güce getirse bile hala halkın fakir kesimi tarafından yoğun bir şekilde desteklenir. Zaten Boca Juniors hala ülkenin fakir kesimlerinden bulduğu yetenekleri dünyaca ünlü bir yıldız haline getirmesiyle tanınır. Bu yıldızların en ünlüsü de hiç tartışmasız Maradona’dır.
Dünya’nın en önemli iki derbisini anlatmak için sayfalar, defterler ve ciltler yetmez. Hangi derbinin daha önemli olduğu futbolseverlerin takdirine kalmıştır. Ancak değişmeyecek bir gerçek vardır ki o da fubolun popülerliğinde derbilerin tartışılmaz bir yeri olduğudur.
(11 Eylül 2008, Sporstudyosu.com)

Hiç yorum yok: