Sayfalar

6 Temmuz 2011 Çarşamba

İngiltere’de Yabancı Sermaye Fırtınası


Son yıllarda İngiltere Premier ligini takip eden futbolseverler, Premiership kulüplerinin bir bir yabancı sermayeler tarafından alınmasını farketmişlerdir. Peki, bu kulüplerin el değiştirmelerinin arkasında ne gibi planlar var, ve nasıl zorunluluklar ile karşılaşılıyor? Taraftarlar ve oyuncular bu satışlara nasıl tepkiler gösteriyor? Ve belki de en önemlisi 1863 yılında amatör bir ruhla kurulan ve İngiltere’de öğrenciler arasında oynanan futbolu bir düzen altına alan The Football Association (FA) bu konuda ne düşünüyor ,ne yapıyor?
Bu yazımda, birçok Premier League takımının yabancı yatırımcılara satılmasının arkasındaki gerçekleri ve FA’nın bu konudaki çaresizliğini inceleyeceğim.
İngiliz Futbolu’nda Federasyon
İlk olarak FA’nın İngiliz futbolundaki yerini ve yaptırım gücünü ele alalım. Böylece yabancı sermayenin kulüplere nasıl sahip olduğunu daha iyi anlayabiliriz. 19. yüzyılın sonlarında çeşitli okullar ve üniversitelerde oynanan futbolu düzenleyici bir kurum olarak kurulan FA’nın amacı oyun kurallarını belli standardlar altına almaktı.
Başlangıçta oyunun tamamen amatör olarak oynanmasında ısrarcı olan FA, parasal ilişkilerin oyunu bozacağını düşünüyordu. Fakat futbol geliştikçe kaliteli oyuncuların değeri artıyor, taraftarlar ve yöneticiler tarafından takımlarında bu oyuncuları görmek istiyorlardı. Tabi bu oyuncuları ellerinden kaçırmak istemeyen yöneticiler FA karşı çıksa da el altından ödemeler yapıyorlar ve farketmeden futbolun endüstriyelleşmesinin temellerini atıyorlardı. 1884′de ise kulüpler, eğer profesyonellik yasal hale gelmez ise FA düzeninden çıkacaklarını belirttiler. Bunun üzerine isteksiz de olsa kulüplerin bu şartları FA tarafından kabul edildi. Bu kararla profesyonellik en azından yasal olarak FA’nın kontrolü altında olacaktı. Böylece 1888′de 12 takımdan oluşan dünyanın ilk profesyonel futbol ligi kurulmuş oldu.
İngiltere’de Futbolun Ekonomisi
Bu gelişmelerin üzerinden bir asır geçti ancak kulüplerin amaçları fazla değişmedi. En fazla parayı verip, en iyi oyuncuları kadroya katmak hala birçok kulübün ilk hedefi durumunda. Doğal olarak, en fazla parayı vermek için de takımların finansal olarak desteğe ihtiyaçları var. Tabi böyle bir desteği kimin vereceği, kulüpler için en büyük soru işareti. İngiliz futbolunun kalitesi ve dünya çapında televizyon yayın hakları göz önüne alındığında, Premiership takımlarının para kazanma konusunda diğer ülkelerin takımlarına göre bir adım önde olduğunu rahatça söyleyebiliriz.
Günümüzde, İngiltere Premiership’te neredeyse satılık olmayan varlık yok gibi. Taraftar ürünlerinin çeşitliliği ve maç biletlerine olan ilgi bir yana, artık kulüplerin kendileri bile kar amaclı olarak satılır duruma geldi. Bu furyanın başlangıcı ise 1997 yılında Mısırlı iş adamı Mohammed El Fayed’in 36 milyon Euro ödeyerek Fulham takımını almasına dayanıyor.
Fulham’ın satın alınması konusunda da FA çok istekli davranmamıştı, ancak ellerinden gelen bir şey de olmamış çünkü herşey kuralına uydurularak yapılmış. FA tüzüğünün en çok bilinen kuralı olan Kural 34 özellikle Premiership takımlarının medyatikliğini ve popülerliğini kullanarak kar etmek isteyebilecek yatırımcılara karşı koruma sağlar. Bu kurala göre;
Kimse bir futbol kulübünde yönetici olmak sıfatı ile bir ücret alamaz. (Bu kural iki kere değişti ve şimdiki hali olan ancak tam gün çalışan yöneticilerin belli bir ücret almasına karar verildi)
Kimse sahip olduğu bir futbol kulübü hissesinden yüklü bir gelir sağlayamaz. Ödenecek temettüler hissenin nominal değeri üzerinden %5 ile kısıtlanmıştır.
Bir futbol kulübü aktiflerinin nakde çevrilmesine karşı konulmuştur. Şayet bir kulüp değer kazanmış ise herhangi bir artı değer, aktif sportif destek fonlarına veya diğer yerel sportif kurumlara dağıtılmalıdır.
Kısaca Kural 34, herhangi bir işadamının bir futbol kulübünden ücret veya temettü aracılığı ile para kazanabilmesine engel olmaya çalışmaktadır. Ama iş dünyasında yıllarca çalışıp işin inceliğini öğrenmiş profesyoneller için böyle kuralların zayıf noktalarını bulmak çocuk oyuncağıdır. Bulunan çözüm ise futbolun endüstriyelleşmesinde atılan en büyük adımlardan bir tanesidir. İlk olarak 1983′te Tottenham Hotspur kulübü Kural 34′ü delebilmek için Tottenham Hotspur PLC adında bir holding şirket kurar ve futbol takımı bu şirketin bir branşı olarak gösterilir. Stat dahil tüm aktifler holdinge devredilince FA’nın kulüp üzerinde ekonomik yaptırım gücü kalmaz. Tottenham takımı sermaye piyasasında çok başarılı olamasa da diğer takımlar için bir yol açmış oldu ve bu yolu takip eden ikinci takım olan Manchester United şimdilerde resmi olarak dünyanın en zengin takımı ve piyasa değeri yaklaşık olarak 1.2 milyar dolar olarak gösteriliyor.
İngiltere’de Hangi Kulüpler Yabancı Sermayenin Elinde?
İngiltere Premiership’de şu an Fulham, Chelsea, Manchester United, Portsmouth, Aston Villa, West Ham Utd, Liverpool ve Manchester City takımları yabancı sermaye altında ve bu takımların sahipleri her yıl milyonlarca doları oyunculara ve stadlara yatırıyorlar. Bu furyadaki en dikkat çekici satış ise 2003 yılında Rus dolar milyarderi Abramovich’in Chelsea’yi 140 milyon sterlin karşılığında satın almasıydı. Abramovich’i diğer yatırımcılardan ayıran fark ise Chelsea’yi para kazanmak için değil, daha çok bir hobi olarak almasıydı. Buna en güzel kanıt ise 140 milyon sterline aldığı kulübe iki senede toplam 200 milyon sterline yakın bir yatırım yapmasıdır. Yani Chelsea takımı bir nevi Abramovich’in oyun parkı haline geldi, ancak, ne yazıktır ki bu satışla Avrupa futbolunda dengeler yerinden oynadı.
Chelsea kulübünün futbolcuların şişirilmiş fiyatlarını düşünmeden ödemesi piyasadaki kaliteli futbolcuların fiyatını arttırdı ve bu yüzden diğer kulüplerin ellerinde olan oyuncuları korumak ve yeni yıldız oyuncu almak için büyük miktarlarda paralar ödemeleri gerekti. Tabi bu paraları ödemek için önce kazanmanın bir yolunu bulmaları gerekiyordu ve bu yol da kulüp hisselerinin satışıydı. Bu eğilim günümüzde de Liverpool’un Amerikalı Hicks ve Gillet’e ve Manchester City’nin Abu Dabi United Group’a satılmasıyla hızla artarak devam etmektedir.
Sonuç: Bol Sıfırlı Yıllar
Sonuç olarak FA’nın en başından beri direttiği gibi futbolun profesyonelleşmesi ve endüstriyelleşmesi futbolun bir spordan ziyade kendi başına bir ekonomi olmasına neden oldu. Artık kulüpler ezeli rakiplerini yenmenin yanında pahalı oyuncular transfer edip, reklam ve sponsor gelirleriyle rakiplerini ekonomik olarak alt etmeye de çabalıyorlar. Tabi her sektörde olduğu gibi bir mücadeleye para dahil olduğunda amatör ruh kayboluyor ve o sektörün sanatsal yanı yerini ekonomik yanına bırakıyor. Bu da demek oluyor ki futbolun geleceğinde bizi bekleyen az artistik ama bol sıfırlı yıllar var.
Kaynaklar
Akşar, Tuğrul; Merih, Kutlu, 2006, Futbol Ekonomisi.
GOAL Dergisi Ekim 2008 sayısı
(16 Ekim 2008, Sporstudyosu.com)

Hiç yorum yok: